Anevrizmalar Neden Tedavi Edilmelidir?
Anevrizmalar genellikle sessiz, şikayet vermeden büyürler. Hastaların %80’ne yakını tanı konulduğu sırada yakınmasızdır. Bu hastaların çok yakından takip edilmeleri, düzenli kontrollere gelmeleri gerekir. Belirli çapların üzerinde olan anevrizmalar, hızlı büyüyen anevrizmalar, sigara ve tütün ürünleri kullananlar, yüksek tansiyonu olan hastalarda öncesinde yakınma olmaksızın ani yırtılmalar ve akabinde ölümcül kanamalar görülebilir. Aort anevrizmaları yırtıldıklarında, kan kaybı fazla olacağından, hastaların pek azı ameliyata yetiştirilebilir. Ameliyat şansını yakalayanlar için de risk artık çok yüksektir. Bu nedenlerle çoğu anevrizma, tedavi kılavuzlarına göre, yakınmasız dahi olsalar tedavi edilmelidir. Bu yaklaşım sonucunda ülkemizde de, bizim grubumuzun da önderliğinde, toplumda aort anevrizmalarından ölüm oranları Amerika Birleşik Devletleri’ndeki “Hastalık Kontrol Merkezi/Center for Disease Control” bilgi bankası ile uyumlu olarak yıllar içinde düşmektedir.
Açık ameliyat yüksek risk taşıyan anevrizma (damar baloncuğu) gibi durumlarda kapalı ameliyatla hasta açısından daha az risk ve daha iyi hasta konforu mümkün olmaktadır.



Aort Anevrizmaları
Aort , kalpten çıkan ve vücudun tüm atardamar ağının kaynaklandığı ana damardır. Aortanın herhangi bir segmentinin, kişinin yaşı ve vücut yüzeyine göre olması gereken ön-arka çapının, geri dönüşümsüz olarak iki katına çıkması ‘aort anevrizması’ olarak tanımlanır. Aort anevrizmasının oluşumundaki temel faktör aortun duvar yapısında yer alan elastik liflerin dejenerasyonu (hipertansiyona ikincil), düz kas hücrelerinin azalması, ateroskleroz (ileri yaş grubu) ve genetik faktörler (bağ dokusu hastalıkları, Marfan Sendromu) olarak bilinmektedir.
Aort anevrizmaları, aortun herhangi bir kısmında görülebilmektedir. Aort temel olarak üç kısımda incelenir; çıkan aort (kalpten çıktıktan sonraki bölüm), aort kavsi (beyin damarlarının çıktığı bölüm), inen aort (sırttan başlayıp aşağıya kadar inen bölüm). İnen aort ise kendi içerisinde torasik aort (göğüs boşluğundaki bölüm), abdominal aort (karnın içindeki bölüm) olarak sınıflandırılır. Aortada en sık gördüğümüz anevrizmalar, infrarenal dediğimiz böbrek altında, böbrek damarları çıktıktan sonraki abdominal aortada ortaya çıkar.
65 yaşın üzerindeki hipertansiyon hastası erkeklerin yüzde 10′unda görülen aort anevrizması, ortaya çıktığında hastanın yaşamı ciddi şekilde tehdit eden bir sağlık sorunudur. Aort anevrizmasının yaklaşık yüzde 80′i hipertansiyona bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Anevrizmanın yerleşim yerlerine göre hem oluşum nedenleri hem de gösterdiği belirtiler birbirinden farklılık göstermektedir. Aort anevrizmaları, eğer bir tarama yapılmadıysa genellikle herhangi bir bulgu vermezler ve ilk belirti aort yırtılması şeklinde olabilir. Az rastlanmakla beraber, bazen bulundukları bölgeye göre belirtiler gösterebilirler. Örneğin karın içerisinde bele doğru yayılan devamlı ve rahatsız edici bir ağrı, hasta elini koyduğunda karnına bir top vuruyormuş gibi bir his olabilir. Göğüs içindeki anevrizmalarda sadece göğüs ağrısı veya sırta doğru vuran göğüs ağrıları görülebildiği gibi, inen aortanın başında bir anevrizma varsa oradaki ses tellerine giden sinir etkilendiği için ses kısıklığına neden olabilir. Ancak bu belirtiler çok nadir görüldüğünden dolayı, belirli bir yaşın üzerinde ve risk faktörleri bulunan kişilerde hiçbir şikayet olmasa bile tarama yapılması gereklidir.
Aort anevrizmalarının büyük çoğunluğu diğer hastalıkların tanısı amacı ile kullanılan rutin akçiğer grafisi ve diğer görüntüleme yöntemleri sırasında saptanır. Aort anevrizmasının yerleşim yerine göre ekokardiyografi, aortagrafi yapılabilir ancak kontrastlı bilgisayarlı tomografi (BT) anevrizmanın kesin büyüklüğünü, alt ve üst sınırlarını net olarak belirler.
![]() |
![]() |
Aortun çeşitli bölgelerinde görülebilen anevrizmalarda damar çapı, normalin iki katına ulaştığında damarın çatlaması, yırtılması ya da damar cidarındaki tabakaların ayrışması gibi tehlikelere sık rastlanır. Bu nedenle, anevrizma tespit edilen hastalar yakından takip edilmelidir. Tedavi kararı için en önemli veri anevrizmanın büyüklüğü, yerleşim yeri ve büyüme hızıdır. Anevrizmaya yerleşim yerine ve büyüklüğüne göre farklı tedavi yöntemleri uygulanır. Yeri, büyüklüğü, hastanın herhangi bir şikayeti olup olmaması tedavinin şeklini etkiler. Çıkan aortadaki anevrizma çapı 5.5 veya 6 santimetreye eriştiyse ve hastanın başka bir bağ dokusu hastalığı yoksa tedavi ya da girişimsel tedavi sınırına girer. Karın içerisinde yerleşen anevrizmalarda ise genellikle 5.5 santimetre çaptan itibaren tedavi uygulanır.
Aort anevrizmalarının iki çeşit tedavisi vardır. Açık cerrahi tedavi ve damar içinden müdahale anlamına gelen ” endovasküler tedavi”. Endovasküler yöntem, açık ameliyat olmadan, damar içine yerleştirilen kateterler ve bunlar üzerinde ilerletilen stent adını verdiğimiz greflerin anevrizma içine yerleştirilmesi ve kapatılmasıyla uygulanır. Bu stentler daralmış damarı açmak için kullanılanlardan farklıdır. Özel yapılmış stentlerdir. Normal damarın yakın ucuyla uzak ucu arasındaki sağlam bölgeye yerleştirilen stent sayesinde anevrizmalı bölge, devre dışı kalır. Anevrizma, o bölgeden kan akışı olmadığı için etkisiz hale gelir. 10 yıllık bir geçmişe sahip endovasküler tedavi yöntemleri önceleri açık cerrahi tedavi yöntemlerinin mümkün olmadığı yüksek riskli hastalarda deneme aşamasında kullanılırken, son beş yılda teknolojik olarak ileri bir noktaya gelmiş ve aort anevrizmalarında ilk tedavi seçeneği olarak yerini almıştır.

Endovasküler tedavi sıklıkla yaşlı ve beraberinde koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabetes mellitus ve çeşitli akciğer hastalıklarını da birlikte bulunduran yüksek riskli bu hasta grubunun iyileştirilmesinde ilk tercih olarak görülmektedir. Bu yöntemde sadece kasık bölgesinde 4-5 santimetre uzunluğundaki cerrahi kesiden işlem yapılır ve genel anestezi yerine sıklıkla lokal anestezi tercih edilir. Açık cerrahi ile kıyaslanıldığında iyileşme süresinin, hastanede ve yoğun bakımda kalış süresinin kısa olmasını, ameliyatta kan kullanma oranın yok denecek kadar az olması önemli avantajlarındandır. Erken dönemdeki hasta yaşam kalitesi, cerrahi müdahale ile kıyaslandığında oldukça yüksektir.En önemli avantajı ise erken dönemde açık cerrahiyle kıyaslandığında mortalite, yani ölüm oranı riskinin daha düşük olmasıdır.